top of page

Marvin Harris - Türümüz: kim olduğumuz, nereden geldiğimiz ve nereye gittiğimiz - kitap incelemesi

Okunduğu Gibi

Marvin Harris’in yazmış olduğu “Türümüz: kim olduğumuz, nereden geldiğimiz ve nereye gittiğimiz” (Our kind: who we are, where we came from , where we are going) adlı kitap hakkında yazmak istiyorum. Açıkcası umduğum kadar bilgi alamadım. Yada daha doğrusu beklediğim bilgileri bulamadım ama bir yandan da çok şey öğrendiğim bir kitap oldu. 

Önsözü de dahil edersek 103 başlık içeren bir metin bu. Temel olarak insanın atası olan primatlarla ilgili bölümlerle başlıyor. Ardından insan (sapiens) hakkında bilgilere geçiyor. Oradan “kültürel kalkış” dediği konuya geliyoruz. Kitap, insanın nasıl bir arada yaşadığı, karşılaştığı sorunlara nasıl çözümler ürettiğine dair başlıklarla kitap devam ediyor.

Kitabın özellikle ilk kısmını çok bilgilendirici buldum. Ama insan türünün hiyerarşik mi olduğu eşitlikçi mi olduğu konusunda yaptığı tartışmayı destekleyemiyorum. Bu kısımda, kendi içinde bir çelişkiye düştüğünü düşünüyorum.  Kitabın o kısmına gelince neye takıldığımı yazacağım.

“Kültürel kalkış” bakış açısı hoşuma gitti. Kitap boyunca evrenselci bir perspektif benimsediğini görüyoruz. .Konuyu ele alış tarzı ve dili çok akıcıydı. O yüzden okuması kolay bir kitaptı diyebilirim. Özellikle Edgerton’un Hasta Toplumlar kitabından sonra çerez gibi geldi. Zaten Harris de popüler bir kitap olması için yazmış. 

Kitabın içindekiler listesi şu şekilde:

1

Önsöz

53

Kadın Kadına - 247

2

Başlangıçta 1

54

Sperm Yumurta ile Karşı Karşıya - 251

3

Bir Chimera'nın Doğuşu - 5

55

Çalınmış Zevkler - 257

4

Dawson'un Şafağı Adamının Yükselişi ve Düşüşü - 9

56

Erkekler Kadınlardan Daha mı Agresif? - 263

5

Lucy Gökyüzünde Elmaslarla - 13

57

Tomboy Kızlar ve On İki Yaşında Penis Çıkaran Erkekler - 267

6

Hayat Ağacı - 17

58

Zihin, Matematik ve Duyular - 271

7

Küçük Beceri Adamının Gizemi - 21

59

Cinsellik, Avcılık ve Ölümcül Güç - 277

8

Teknolojinin Şafağı - 25

60

Kadın Savaşçılar? - 283

9

Araçlar Ne İçin? - 31

61

Savaş ve Cinsiyetçilik - 287

10

Et - 35

62

Neden Savaş? - 295

11

Afrika'nın Yeniden Keşfi - 39

63

Et, Ceviz ve Yamyamlar - 301

12

Kesici, Kasap, Leşçi, Avcı - 43

64

Yağlı Et Üzerine Bir Tez - 305

13

H. Erectus'un Gizemi - 47

65

Oyun Savaşları? - 309

14

Isı, Tüyler, Ter ve Maratonlar - 51

66

Aç Papualar - 313

15

Beyin Düşünmeye Başlıyor - 57

67

Kadınların Hakim Olduğu Yerler - 317

16

İlkel Kültürler - 61

68

Kadınlar Yukarı, Kadınlar Aşağı - 323

17

Dilsel Kalkış - 65

69

Çapalar, Sabanlar ve Bilgisayarlar - 327

18

İlkel Diller? - 71

70

Neden Kadınlar Erkeklerden Daha Uzun Yaşar? - 333

19

Maymun İşaretleri - 75

71

Maçoluğun Gizli Bedeli - 339

20

Sesin Zaferi - 81

72

Reislerden Önce Hayat Var mıydı? - 343

21

Neandertal Olmak Üzerine - 85

73

Nasıl Bir Reis Olunur? - 349

22

Neandertal'in Yüzü ve Türümüzün Kökeni - 91

74

Bedavacılarla Başa Çıkmak - 353

23

Kültürün Baskınlığı - 95

75

Reisten Büyük Adama - 357

24

Atalar - 101

76

Büyük Sağlayıcıların Doğuşu - 361

25

Irklar Ne Kadar Eski? - 105

77

Neden Prestij İsteriz? - 365

26

Tenimizin Rengi Nasıl Oluştu? - 111

78

Neden Gösterişli Tüketiriz? - 369

27

Afrika Neden Geride? - 115

79

Neden Züppeyiz? - 373

28

Irklar Zekâ Açısından Farklı mı? - 121

80

Büyük Adamdan Şefe - 377

29

Farklı Bir Seçilim Türü - 125

81

Güç: Ele Geçirildi mi Yoksa Verildi mi? - 381

30

Nefes Almak - 129

82

Devletin Eşiği - 387

31

İçmek - 133

83

İlk Devletler - 391

32

Yemek - 137

84

Neden Dindar Olduk? - 397

33

Neden Fazla Yeriz? - 141

85

Ruhlar Dünyasının Evrimi - 403

34

Neden Şölen Yaparız? - 145

86

Temel Animistik Ritüeller - 409

35

Neden Şişmanlıyoruz? - 149

87

İlahi Değiş Tokuşlar - 413

36

Doğuştan Gelen Tatlar - 153

88

Et Sunuları - 417

37

Edinilmiş Tatlar - 159

89

İnsan Kurbanı - 421

38

Genlere Dayalı Bir Tat - 165

90

İnsan Yemeyen Tanrılar - 427

39

Cinsel Zevk - 169

91

İnsan Yiyen Tanrılar - 431

40

Cinsel Cehalet - 173

92

Öldürmeyen Dinler - 437

41

Ve Şimdi Tamamen Farklı Bir Şey - 179

93

Öldürmeyen Dinlerin Kökeni - 443

42

Kadınların Göğüsleri Neden Sürekli Büyük? - 185

94

Öldürmeyen Dinlerin Yayılışı - 447

43

Vermek ve Almak - 189

95

Bir Çin Bulmacası - 453

44

Kaç Eş? - 193

96

İnanç ve İnançsızlığın Geleceği - 461

45

Enseste Karşı Genler? - 197

97

Tarih Tekrar mı Etti? - 467

46

Büyük Tabu Miti - 203

98

İkinci Dünya Nasıl Başladı? - 473

47

Üreme Zorunluluğu Miti - 209

99

İkinci Dünyanın Evrimi - 477

48

Kaç Çocuk? - 215

100

And Dağlarının Firavunları - 483

49

Üreme Başarısızlığı - 223

101

Birinci Dünya Neden İkinciyi Fethetti? - 487

50

Sevilme İhtiyacı - 229

102

Kültürel Huzursuzluklar ve Bilen Zihin - 493

51

Neden Eşcinsellik? - 235

103

Türümüz Hayatta Kalacak mı? - 499

52

Erkek Erkeğe - 239




Bu listede, başlıkların yanındaki sayılar, benim okuduğum kitabın içindekiler kısmındaki sayfa numaralarını gösteriyor. Yani kitap yaklaşık 500 sayfa ama her bir başlık için iki sayfa ayrılmış ve bu kitapta 100 başlık var. Bunun anlamı aslında içerik olarak kitap 300 sayfalık bir kitap. 100 başlık üzerinden konuşursak ortalama olarak her bir başlık için 3 sayfa yer ayrılmış diyebilirim. Yani okumasının kolay olmasının bir sebebi de bu kısa süren yazılar.  Harris, konuyu çok fazla dallandırıp budaklandırmadan, diyeceğini söyleyip bitirmiş.

23. başlığa başlarken, “buraya kadar olan kısım girişti” diyor.  Yani ilk 22 başlık kitapta ne anlatacağını anlamamız için bir başlangıç olarak sunulmuş. Peki, ilk 22 başlıkta neler anlatılıyor? Harris ilk kısımda, insan evriminin biyolojik, teknolojik, kültürel ve bilişsel yönleri  ele almış. Evrimsel süreç içinde fosil keşifleri, alet kullanımı, fizyolojik değişimler, bilişsel gelişim ve dilin evrimi gibi konuları incelemiş. Bu bölüm, insanın doğadaki evrimsel yolculuğunu anlatan bir giriş niteliğinde diyebiliriz.

Şimdi ilk 22 başlıkta neler anlatıldığı ile başlayayım.

Harris, Önsözün ardından “Başlangıçta” başlığı ile kitaba başlamış. Kitap boyunca bir çok yerin altını çizdim, bazı yerleri ise daha fazla önemsedim. Çok fazla alıntı yaparak bu yazıyı uzatmak istemiyorum ama bazı önemli bulduğum yerlerden alıntı yapmak istiyorum.

“Başlangıçta” başlığından şu kısmı (tüm koyulaştırmalar ve altını çizmeler bana ait) alıntılayayım:

Doğa neden iki ayağı üzerinde yürüyen bir maymun yarattı? Cevap, böyle bir canlının yerde başarılı olma becerisinde yatıyor olmalı. Hiçbir büyük hayvan ağaç dalları üzerinde dik yürüyemez, hatta iki ayağı üzerinde daldan dala atlayamaz. Ancak sadece yerde yaşamak bizim dik duruşumuzu açıklayamaz. Yerde yaşamak çoğu memelinin en iyi yaptığı şeydir. Fillerden kedilere, atlara ve babunlara kadar, dört ayak üzerinde hareket ederler. İki ayaklı, iki elli bir maymun evrimsel olarak mantıklıdır çünkü yerde başka hiçbir canlının bu kadar çok ya da bu kadar iyi yapamadığı bir şeyi yapabilir: alet yapmak ve taşımak için ellerini kullanmak ve günlük ihtiyaçlarını karşılamak için aletler kullanmak.

Kanıtların bir kısmı dişlerimizdedir. Tüm modern maymunlar, sert kabuklu meyveleri açmak ve bambuları parçalamak için yararlı olan çıkıntılı köpek dişlerine - “dişler ”e- ve aynı zamanda silahlara sahiptirler; tehdit olarak ortaya çıkarlar ya da yırtıcılara veya cinsel rakiplere karşı savaşırken güvenirler. Ancak en eski iki ayaklı, iki elli atalarımızın dişleri yoktu. Ön dişleri zaten küçüktü, azı dişleri geniş ve yassıydı, çeneleri kesme ve yarmadan çok öğütme ve frezeleme için menteşeliydi. O halde bu dişsiz atalar zararsız mıydı? Bundan oldukça şüpheliyim. - İnsan diş yapısı farklı ve daha kaygı verici bir mesaj taşır. Bunu çok iyi anlıyoruz. En büyük sopaları sallayanlar, en büyük dişlerle hırlayanlardan daha çok korkulması gerekenlerdir.”

Buradan şu sonucu çıkarabiliriz. Bizler fiziksel zayıflığımızı kapatabilmek için ellerimizi alet yapmak üzere şekillendirmek  zorunda kaldık. Yerde yaşamayı seçip dört ayak üstünde durmamayı tercih etmemizin arkasında bu serbest kalan ellerimizin dört ayak üstünde durmaktan daha verimli olması yatıyor.

BİR KİMERANIN DOĞUŞUbaşlığında geçen Kimera (Chimera) ne anlama geliyor? Wikipediadan aldığım bilgi şu:

Yunan mitolojisine göre, Likya, Küçük Asya'da yaşayan, farklı hayvan parçalarından oluşan, ateş püskürten melez bir yaratıktır. Tipik olarak, sırtından bir keçi başı çıkan ve kuyruğu bir yılan başıyla biten bir aslan olarak tasvir edilir. Bazı tasvirlerde ejderha kanatları da bulunmaktadır.

"Kimera" terimi, çeşitli hayvanlardan alınan parçalara sahip herhangi bir efsanevi veya kurgusal yaratığı tanımlamak için, farklı parçalardan oluşan veya çılgınca hayal ürünü, mantıksız veya göz kamaştırıcı olarak algılanan herhangi bir şeyi tanımlamak için kullanılmaya başlandı. Başka bir deyişle, bir kimera herhangi bir melez yaratık olabilir.


Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ndeki Karkamış'tan Neo-Hitit Kimera'sı
Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ndeki Karkamış'tan Neo-Hitit Kimera'sı

Charles Darwin’in, The Descent of Man (1871) adlı eserinde insanın evrimsel kökenlerini diğer türlerle aynı prensiplere dayandırarak açıkladığını görüyoruz. Harris, insan ve büyük insansı maymunlar arasındaki benzerlikler, bilim insanlarını "kayıp halka"yı aramaya yöneltti diyor. Eugene Dubois, Java'da keşfettiği fosilleri Pithecanthropus erectus olarak adlandırmış, ancak keşfi başlangıçta reddedilmiş. Daha sonra, bu fosillerin Homo erectus'a ait olduğu anlaşılmış.

DAWSON'UN ŞAFAK ADAMININ YÜKSELİŞİ VE DÜŞÜŞÜbaşlığı altında bir sahtekarlık öyküsünü görüyoruz. 1912’de Charles Dawson, Piltdown’da bulunan fosillerin "ilk insan" (Eoanthropus dawsoni) olduğunu iddia etmiş. Büyük beyinli ve maymunsu çeneli bu varlık, İngilizler tarafından coşkuyla karşılanmış. Ancak 1953’te yapılan testler, Piltdown Adamı’nın bir sahtekârlık olduğunu ortaya çıkarmış. Kafatası modern insana, çene ise bir orangutana ait olduğunu keşfetmişler ve dişleri bilinçli olarak törpülendiğini bulmuşlar.

LUCY ELMASLARLA GÖKYÜZÜNDE” başlığına geldik. 1950'lerden sonra Afrika’daki keşifler, insanın evriminde asıl kayıp halkaların burada olduğunu gösteriyor. Raymond Dart ve Robert Broom, Australopithecus africanus ve Australopithecus robustus türlerini tanımlamışları. 1973’te Donald Johanson, 3.2 milyon yıllık Australopithecus afarensis iskeletini (Lucy) keşfetmiş. 3.5 milyon yıl önce Tanzanya’daki Laetoli’de, bu türün dik yürüdüğünü gösteren fosilleşmiş ayak izleri bulunmuş. Harris, Lucy ve akrabaları, hem ağaçlara tırmanma yeteneğine hem de iki ayak üzerinde yürüyebilme adaptasyonuna sahipti diyor böylece insan evriminin gerçek kökenleri netleşmeye başladığını görüyoruz. .

Harris buraya kadar  insan evriminin tarihini ve yanlış anlaşılmaları ele alıyor. Darwin’in insanın hayvanlar âleminden evrimleştiği fikrinden yola çıkarak, bilim insanlarının "kayıp halka" arayışını anlatıyor. Piltdown Adamı gibi sahtekârlıklar, bilimde önyargıların nasıl hatalara yol açabileceğini gösteriyor. Lucy gibi keşiflerin evrimsel bağlantıları netleştirdiğini görüyoruz. Büyük beyinlerin mi yoksa iki ayak üzerinde yürümenin mi önce geldiği gibi soruların cevapları zamanla değişmiş. Sonuç olarak, bilimsel ilerleme hata ve düzeltmelerle ilerlediğini görüyoruz. Gerçekler, dikkatli araştırmalar ve yeni keşiflerle ortaya çıkıyor. 

Bir sonraki başlık insanın yani sapiensin evriminin kökenini bulmaya yönelik. Fosil kayıtları, Australopithecus afarensis’in kökenine dair kesin bilgiler sunmuyor. Harris, sekiz milyon yıl önce Afrika’da çeşitli maymun türleri yaşıyor, ancak hangisinin hominidlerin atası olduğu belirsizdir diyor. Biyokimyasal yöntemler aracılığı ile, insanlarla Afrika maymunlarının (şempanze ve goril) en yakın akrabalar olduğunu gösterdiğini görüyoruz. Amino asit dizilimleri, genetik rekombinasyon ve immünolojik tepkimeler gibi tekniklerle türler arası ilişkiler inceleniyor. Vincent Sarich’e göre, insanlar, şempanzeler ve gorillerin ortak atası yaklaşık altı milyon yıl önce yaşamıştır. Yaşam ağacı içinde, insanlar primatların bir dalından türemiş ve Homo sapiens olarak küçük bir filiz oluşturmuştur. 

Kitabı okurken görselliğin eksik olduğunu hissettim. Harris kafatasları, iskeletler hakkında çok detay veriyor. Ben de bu görsel eksikliğini internetten yaptığım bir tarama ile kapattım. Çünkü “Australopithecus”,  “erectus”, “robustus”, “afarensis” derken insanın kafası karışıyor. Aşağıdaki görseller konuyu daha iyi anlamak için yardımcı oluyor. 



insan soyu - İnsan soyunun beş türünün bir sanatçı tarafından tasviri.
insan soyu - İnsan soyunun beş türünün bir sanatçı tarafından tasviri.

Britanica’dan bulduğum bu görseller Harris’in anlattıklarını daha iyi anlamak için yardımcı olacak. Harris bu konuyu vurgulamıyor ama benim Harari'nin Sapiens kitabından en çok aklımda kalan şeylerden birisi şu bilgi olmuştu. Öyle bir dönem var ki dünya üzerinde dört çeşit insan aynı anda yaşıyor. En üstteki grafiğe dikkatlice bakarsak sapiens ile birlikte bir ara neandertal, heidelbergensis, ve erectusun kısa süre de olsa aynı anda dünya üzerinde yaşadıklarını görebiliyoruz. 

Homo erectus: Yaklaşık 1.9 milyon yıl önce - 110 bin yıl önce yaşadı.

Homo heidelbergensis: Yaklaşık 700 bin - 200 bin yıl önce yaşadı.

Homo neanderthalensis: Yaklaşık 400 bin - 40 bin yıl önce yaşadı.

Homo sapiens: Yaklaşık 300 bin yıl önce günümüze kadar yaşamaktadır.

Bu verilere göre, Homo sapiens, Homo neanderthalensis, Homo heidelbergensis ve Homo erectus’un aynı anda yaşadığı dönem yaklaşık 300 bin - 200 bin yıl önceki zaman aralığı olduğunu görüyoruz. Bu dönemde bu dört tür de dünya üzerinde bulunuyordu. Heidelbergensis’i çıkarıp da diğer 3 türü düşünürsek neredeyse 200 bin yıl dünya üzerinde bir arada yaşadıklarını görüyoruz. 

Bu dört çeşit insan nerelerde temasa geçmiş olabilir? Yaşadıkları yerlere bakınca temas ihtimali en yüksek olan bölgeler, Orta Doğu (Levant), Güney Avrupa (İspanya, İtalya) ve Batı Asya (Gürcistan, Irak) gibi coğrafyalardır. Bu bölgeler, hem göç yolları üzerinde olmaları hem de farklı türlerin fosillerinin bir arada bulunması nedeniyle önemli. Homo sapiens ile neandertallerin genetik olarak karıştığını biliyoruz, bu da temasın gerçekleştiğini kanıtlıyor. Homo erectus ve Homo heidelbergensis’in Homo sapiens ile doğrudan karşılaşıp karşılaşmadığı kesin olmasa da, aynı bölgelerde farklı zaman dilimlerinde yaşamış olmaları mümkündür.

100 bin yıl çok uzun bir zaman. Ve Heidelbergensis hariç diğerleri daha farklı bölgelere yayılmış durumdalar. Bu sebeple bir şekilde bir yerlerde aynı coğrafyayı yani benzer hayat mücadelesini vermiş olmalılar. Bugün dünyadaki tek insan türüyüz ama her zaman böyle değildik. Bunu bilmek hayata bakış açımızı da değiştiriyor. 

Neyse kitaba döneyim tekrar.

7. başlık olan “KÜÇÜK BECERİKLİNİN  MUAMMASI” başlığına geldik. Homo habilis, ilk taş alet yapan insan türü olarak kabul edilmiştir. 1.6 milyon yıl önce Afrika’da Homo erectus’un da yaşadığı keşfedilmiştir. Louis Leakey, Olduvai Gorge’da Homo habilis'in 2 - 1.8 milyon yıl önce yaşadığını ve basit taş aletler yaptığını belirlemiştir. Ancak 1986’da bulunan iskelet, habilis’in küçük boyutlu ve ağaçlara uyumlu olduğunu göstermiştir. Bu, habilis’in gerçekten Homo olup olmadığı sorusunu gündeme getirmiştir. Dahası, 2.5-3.1 milyon yıl öncesine tarihlenen taş aletlerin, sadece Australopithecus türleri yaşarken yapıldığı düşünülmektedir. Harris,  taş alet yapımının daha eski hominidlere kadar uzandığını gösterir diyor.

8. başlık oldukça uzun. İlk 8 başlık içindeki en uzun yazı olduğunu görüyoruz. Bu başlıkla birlikte kitap bir viraj almış oluyor. Artık insanın evriminden ziyade insanı diğer canlılardan ayırt eden özelliklere geçiyoruz. Başlıkta geçen “şafak” metaforu üstünde kısaca durmak istiyorum. Şafak dediğimizde aklımıza ne gelir. Gece biter aydınlığa kavuşuruz. Yeni bir güne adım atarız. Şafak deyince bir başlangıç çizgisinden bahsetmiş oluyoruz. Yani bu başlığı okuduğumuzda teknoloji doğacağını daha içeriği okumadan hissediyoruz. 

“TEKNOLOJİNİN ŞAFAĞI” başlığında Harris, hayvanlar büyük beyinlere sahip olmadan da alet kullanabilirler diyor. Örneğin, bazı böcekler, kuşlar ve memeliler yiyecek elde etmek veya kendilerini korumak için çeşitli araçlar kullanır. Deniz su samurları taşları midyeleri kırmak için, filler dalları kaşınmak için, kutup ayıları buz bloklarını avlarını vurmak için kullanır. Ancak, vahşi doğada düzenli olarak alet kullanan memeliler nadirdir.

Harris, Şempanzeler en gelişmiş alet kullanıcılarıdır diyor. Termit avlamak için dallar kullanır, yapraklardan sünger yaparak su içer, taşlarla sert kabuklu yemişleri kırar ve bazen sopaları kaldıraç olarak kullanır. Ancak, bu davranışlar genellikle ihtiyaç anında ortaya çıkar. Esaret altındaki şempanzeler ise çok daha yaratıcıdır; sopaları merdiven yapmak, kafeslerden kaçmak veya yiyecekleri ulaşılabilir hale getirmek için kullanabilirler.

Bu durum, erken insan atalarının da benzer şekilde alet kullanımını geliştirebileceğini gösterir. İki ayaklılık, alet taşımayı kolaylaştırarak daha karmaşık kullanım biçimlerinin ortaya çıkmasına neden olmuş olabilir. Sonuç olarak, alet kullanımı insana özgü olmayıp, bazı hayvan türlerinde de görülen ancak insanda çok daha sistemli hale gelen bir beceridir.


Kommentare


Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

©2020, Okunduğu Gibi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page