Bu sene sosyoloji bölümündeki 4. senem. Bu yılın sonunda sosyolog olacağım. Uzun bir süredir sosyoloji maceremla ilgili şeyler yazmıyordum. Açıkcası biraz hayal kırıklığı yaşıyorum. Örgün eğitimde olmamamın handikaplarını alt edebilmek için çok uğraşmıştım. Özellikle canlı derslere çok değer vermiştim. Çocuksu bir heyecanla her ders öncesi anlatılacak derslerin ünitelerini okumuş ve ders sırasında aldığım notlar üzerinden dersi anlatan hoca ile irtibat kurmaya çalışmıştım. Maalesef son iki yıldır git gide bu hevesim azaldı ve şu an bitmiş durumda. Elimden geldiğince aynı motivasyonla derslere katılmak için zorladım kendimi ama olmadı.
Zaten oldukça çocuksu bir saflıkla dalmıştım ders dinleme işine ama bir noktada bu çocuksu saflıkla aptallık arasındaki ince çizgi ortadan kalkıyordu. Hala sanki canlı dersleri online dinleyecekmiş gibi üniteleri ders öncesi okuyorum ama artık derslere katılmıyorum. Bir kere aptallık olarak algıladığında artık geri dönmek mümkün olmuyor. Biraz arkadaşlık ilişkisi gibi sanırım. Bir kez gözündeki değeri düşünce insan artık eskisi gib bakamıyor yaşadığı ilişkiye.
Dediğim gibi uzun süredir sosyoloji bölümünde aldığım dersler yazı yazmak için beni motive etmiyordu. Zaten çok sayıda kitap okuyorum ve aslına bakacak olursak aşırı derecede dağılmış durumdayım. Bir ara aynı anda abartmıyorum 5-6 kitap okurken buldum kendimi. İlgilendiğim konu ile ilgili bulduğum her kitabı tam bir manik hal içinde okumaya dalmıştım. Fakat bu disiplinsiz okumalar tüketti beni. Bir süre sonra amacımın ne olduğunu unuttum ve odağımdan kopmuş hale geldim. Şimdilerde kendimi sigaya çektim. Şu an ne kadar dikkatimi dağıtan şey olursa olsun sadece bir kitaba odaklanmış durumdayım. Edgerton’un klasik olmuş kitabı Sick Societies kitabının değerlendirme yazılarını bitireceğim. Bu sırada da bir kaç kitaba dalacak gibi oldum zor tuttum kendimi.
Fakat bu sırada bir yandan da sosyoloji bölümü devam ediyor. Bu sene 5 ders aldım. Oldukça keyifli devam ediyor. İlk sınavlara geçen hafta girdik ve sınava hazırlanmak için biraz derslere özen gösterdim. Bu yüzden yazdığım yazılara biraz ara verdim. İlk fırsatta tekrar yazmaya döneceğim.
Uzun süredir ders kitapları beni yazmaya sevk etmiyordu. Ama Toplumsal Değişme Kuramları kitabının Merton ile ilgili bir kısmı bana bu yazıyı yazdırtıyor. Önce ilgimi çeken kısmı aşağıya alıntılayayım ve sonra bana neler düşündürttüğünü aktarayım.:
“Merton’a göre toplumlar her zaman işlevsel bir bütünlük ve uyum içerisinde değildir, değişimin kaynağı ve dinamiği de uyumsuzluktur. Toplumsal çevre ile kültürel çevre arasındaki uyumsuzluk ve tabakalaşmadan kaynaklanan çeşitli işlevsizlikler Merton’un sapma (anomi) olarak adlandırdığı toplumsal davranış bozukluklarını ortaya çıkarır. Şiddetinin düzeyine göre bir toplumsal yapıda iki tür sapma mevcuttur: Basit ve şiddetli. Basit anomi bir toplumdaki değer çatışmalarından doğan huzursuzluk durumu iken şiddetli anomi ise bir toplumdaki değer sisteminin çürümesi ve çözülmesi demektir (Merton, 1968, s. 31).”
Ders kitabındaki alıntı bu. Koyulaştırmalar ve altını çizmeler bana ait. Bu yazıyı yazma ihtiyacı hissetmeme sebep olan bilgiler bunlar. Ders kitabındaki bu alıntının orjinal kitaptaki yerini buldum ve daha açıklayıcı olması bakımından yazı konusu olan bölümü olduğu gibi aktarıyorum.
Sayfa 216-217:
Önceki sayfalarda geliştirildiği şekliyle sosyolojik anomi kavramı, bireylerin göze çarpan çevresinin bir yandan kültürel yapıyı, diğer yandan da sosyal yapıyı içerecek şekilde düşünülebileceğini varsayar. Bu varsayıma göre, bunlar aslında birbirleriyle ne kadar yakından bağlantılı olsalar da, tekrar bir araya getirilmeden önce analiz amacıyla ayrı tutulmalıdırlar. Bu bağlamda, kültürel yapı, belirli bir toplumun ya da grubun üyeleri için ortak olan davranışı yöneten normatif değerler bütünü olarak tanımlanabilir. Sosyal yapı ise, toplum ya da grup üyelerinin çeşitli şekillerde dahil oldukları organize sosyal ilişkiler kümesi anlamına gelmektedir. O halde anomi, kültürel normlar ve hedefler ile grup üyelerinin bunlara uygun hareket etmek için sosyal olarak yapılandırılmış kapasiteleri arasında ciddi bir kopukluk olduğunda ortaya çıkan kültürel yapıdaki bir bozulma olarak düşünülür. Bu anlayışa göre, kültürel değerler, değerlerin kendi emirleriyle çelişen davranışların ortaya çıkmasına yardımcı olabilir.
Bu görüşe göre, sosyal yapı kültürel değerleri zorlar ve toplum içinde belirli statüleri işgal edenler için bu değerlere uygun hareket etmeyi kolaylıkla mümkün kılarken diğerleri için zor ya da imkansız hale getirir. Sosyal yapı, kültürel buyrukların yerine getirilmesinde bir engel ya da açık bir kapı görevi görür. Kültürel ve sosyal yapı birbiriyle bütünleşmediğinde, birincisi ikincisinin engellediği davranış ve tutumları gerektirdiğinde, normların yıkılmasına, normsuzluğa doğru bir zorlama olur. Elbette bu, toplumsal anomi durumunu yaratan tek sürecin bu olduğu anlamına gelmez; daha ileri teori ve araştırmalar, yüksek derecede anominin diğer örüntülü kaynaklarını bulmaya yöneliktir.
Psikolojik ve sosyolojik kavramları “basit” ve “akut” anomi ayrımında birleştirmek için bir çaba sarf edilmiştir.4 Basit anomi, değer sistemleri arasında çatışmaya maruz kalan bir grup ya da toplumda, bir dereceye kadar huzursuzluk ve gruptan ayrılma hissi ile sonuçlanan karışıklık durumunu; akut anomi ise, belirgin kaygılara yol açan değer sistemlerinin bozulmasını ve en uç noktada parçalanmasını ifade eder. Bu, toplumun diğer koşulları gibi anominin de derecesinin ve belki de türünün değişkenlik gösterdiği sıkça dile getirilen ancak bazen ihmal edilen gerçeğine terminolojik olarak kulak verme avantajına sahiptir.
An effort has been made to catch up the psychological and sociological concepts in a distinction between ‘simple’ and ‘acute’ anomie.4 Simple anomie refers to the state of confusion in a group or society which is subject to conflict between value-systems, resulting in some degree of uneasiness and a sense of separation from the group; acute anomie, to the deterioration and, at the extreme, the disintegration of value-systems, which results in marked anxieties. This has the merit of terminologically ear-marking the often stated but sometimes neglected fact that, like other conditions of society, anomie varies in degree and perhaps in kind. |
Altı çizililer ve koyulaştırmalar yine bana ait.
Bu uzun girişin ardından artık düşüncelerimi aktarabilirim.
Mertons iki yapıdan bahsediyor. kültürel ve sosyal yapı. Ve bu iki yapı arasındaki uyumsuzluk halinden bahsediyor. Kültürel yapıdaki bozulmaya odaklanıyor. Bir şekilde kültürel yapı bozulduğunda sorunlar ortaya çıkıyor. Normlar ve değerler bir şekilde görevlerini yerine getiremediğinde sorunlar çıkıyor.
Ben Türkiye'de çok ciddi kültürel ve sosyal yapıda ve bu ikisinin ilişkisinde sorun olduğunu görüyorum. Hem de yüzeyde görülenden çok daha derinde yatan problemler yaşıyoruz. Merton’un basit ve akut diye nitelendirdiği anomi yada sapma dediğimiz şeyin her ikisini de yaşıyoruz.
Anomi kavramnın etimolojisine baktığımızda “nomos”un yokluğu, “nomos”un eksikliği anlamlarına geldiğini görüyoruz. “Nomos” nedir? Yunanca kural, yasa, düzen anlamına geliyor. Yani bu kavramı ortaya atan Durkheim kuralsızlık, düzensizlik, yasasızlık anlamında bu kavramı kullanmıştı. Aslında bu kavramı biz düzensizlik, yasasızlık olarak çeviriyoruz (yada burada olduğu gibi sapma diye) ama aslında çok daha güzel bir karşılığı var. Yunanca nomos ile Arapça namus kelimesinin kökeni aynı. Bizde namus çok yükü bir kelime ama aslında etimolojik olarak namus nedir? Ahlak, doğru ilke, ahlaki yasa demektir. Yani aslında bir toplumda yaşanan anomi hali çok daha anlaşılır şekilde toplumun namusundaki çöküntüyü ifade ediyor. Anomi demek basitçe namussuzluk demek.
Namus kelimesini günlük hayatta çok kullandığımız ve kullandığımızda da çok fazla anlam yüklediğimiz için anomiyi namussuzluk diye çevirirsek o anlam yükü altında ne demek istediğimizi anlatamayız. Kaybolup gider. Bu sebeple anomiyi anlatırken normsuzluk, norm yokluğu, kuralsızlık şeklinde daha az anlam yüklü kelimelerle çeviriyoruz. Basit ve akut anomi dediğimizde aslında arkaplanda ister anlam yüklü olsun ister olmasın kastedilenin namus yokluğu, namus bozukluğu olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Anomi kavramını geçelim ve kültürel yapı sosyal yapı konusuna ve bunları basit ve akut anomi ile olan ilişkisine bakalım.
Bir toplumdaki değer sistemleri nedir? Çünkü Merton ne diyor “değer sistemleri arasında çatışmaya maruz kalan toplumda, huzursuzluk ve gruptan ayrılma hissi ile sonuçlanan karışıklık durumu” basit anomiymiş. Bizim toplumumuzda değer sistemleri arasında çatışma var mı, yok mu? Çözemediğimiz bir sorun değil mi bu? Sağcı, solcu; muhafazakar, liberal; gelenekçi, batıcı; dindar, laik… Bir türlü çözemediğimiz değer çatışması konuları değil mi?
Akut anomi ise adı üstünde daha da ciddi bir sorun. Merton akut anomiyi nasıl tarif etmiş: “belirgin kaygılara yol açan değer sistemlerinin bozulması ve parçalanması”. Değer sistemlerinin parçalanması ne demek? Bir toplumun temel normlarının, etik değerlerinin ve sosyal bağlarının zayıflaması veya işlevselliğini kaybetmesi değil mi? Bunun örneklerini her gün yaşamıyor muyuz? Hukuk, eğitim, sağlık sistemlerimiz her geçen daha da çöktüğünü görmüyor muyuz? Her gün birilerinin pozisyonlarını kendi çıkarlarına kullandıklarını görmüyor muyuz?
Asıl acı olanı da toplumun büyük bir kısmı tüm bu değer çürümesini ve parçalanmasını gördüğü halde bunu sorun etmiyorlar. Bu durumu anlatanların da artık gücü tükendi. Artık çok büyük bir grup insan batan bir gemide olduğunu görüyor ve bunu değiştirmeye güçlerinin yetmediğini de farkındalar. Kaçınılmaz sona doğru gidiyoruz.
Anomi neydi? Sosyolojik ve psikolojik kavramları boşverelim ve yüklendiği anlamlarla birlikte söyleyelim. Hem basit hem de akut namussuzluk içindeyiz. Sosyal yapı kültürel yapıyı hastalıklı hale getirdi. Sosyal yapı namussuzluğu hayatımızın bir parçası haline getirdi.
Sosyolog kimliği ile durumu bu şekilde tespit ediyoruz. İçinde olduğumuz süreci gözlemliyoruz. Toplumsal bir değişim içinde olduğumuzu, değerlerin çatıştığını, değerlerin uyumsuzluğunu yaşadığımızı tespit ediyoruz. Bu değer uyumsuzluğu bir toplum olmanın önündeki en büyük engel. Toplum içinde karşılıklı güvensizlik ve düşman hukuku yaşıyor. İnsanların karşı tarafı düşman olarak gördüğü bir ortamda ortak çıkarlar değil de kendi tarafının çıkarları ön plana alındığı için bencil bir kullanma ve kullanılma halini yaşıyoruz. Namussuzluk şu an her yerde. Çünkü değerler çatışıyor ve bu çatışmada kazanan yok. Bu çatışma hali toplum olma hissini ortadan kaldırıyor ve sonuçta değersizlik hüküm sürüyor. Değerler çürüyor ve değerler parçalanıyor.
Bu durum, bu ülkeyi nereye götürür? Bu şartlar altında olan bir toplumda neler yaşanır? Gerçekten bir toplum olmak mümkün müdür? Bu haliyle gerçekten bir toplumdan bahsedilebilir mi?
Sosyolog olarak bu durumu tespit etmek konunun bilimsel boyutu ama insan olarak da bu “toplumda” yaşıyor olmak, bu ”toplumda” yaşamak zorunda olmak da konunun insani boyutu. Maalesef durumu tespit etmenin kişisel olarak bana bir faydası yok. Sadece içinde yaşadığımız hayatı daha net görmeme yardımcı oluyor ama aynı zamanda da daha da umutsuzlaşmama yol açıyor.
İçinde bulunduğumuz durumun çözümü var mı? İki ihtimal var ya bu değer çürümesi devam edecek ve sonuçta sadece adı kalmış toplum fikri de ortadan kalkacak. Yani parçalanacağız. Ya da gittiğimiz yolun doğru bir yol olmadığını, en azından bazı ortak paydalarda buluşmamız ve değerlerimizi denkleştirmemiz gerektiğini anlayacağız ve bir toplum olmaya karar vereceğiz.
Değer çatışması yaşadığımız konulara bakınca pozitif sonuç alacağımızın çözümün mümkün olmadığını görüyorum. Çünkü değerlerden birisi akıl odaklı diğeri ise din. Dindar olanların bir beyinsel reforma ihtiyacı var ama bunun müslüman toplumlarda yaşanması çok da mümkün değil. Okumadıkları ama inandıklarını söyledikleri kutsal kitaplarının Allah'ın kelam ıolduğunu düşünüyorlar. Ve Allah'ın kelamı olduğunu iddia ettikleri kitabın içeriğini tartışmıyorlar.
Aslında çözüm çok basit. İlk olarak inandıklarını iddia ettikleri kitabı okumak zorundalar. Ve refleksif olarak bu kitabın içeriğini anlayıp, yorumlamak zorundalar. Bu kitap ne anlatıyor, onlara ne söylüyor? Sonra başkasının değil kendi akıllarının yardımı ile karar vermeliler. Bu kitap hayatlarına ne ölçüde etki etmeli. Devletin her alanına din girmek zorunda mı, değil mi? Din bireysel bir konu olarak mı insan hayatında var olmalı, günlük hayatımızın her anına sirayet etmeli mi? Modern olmak demek ne demek? Batılı değerleri benimsemek ne demek?
Değişimler evrimsel olmak zorunda. Diğer türlüsü bizim yaşadığımız gibi oluyor. Bundan 100 yıl önce girdiğimiz yol toplumun büyük bir kesim tarafından kabul edilmemiş durumda. Belki ileride batılı değerler, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar daha genele yayılacak ve ortak değerlerde buluşacağız ama kısa zaman içinde böyle bir şey olmasının yolu yok.
Bu yazı ile şunu tespit etmiş oluyoruz. Türkiyede hem basit hem de akut anomi yaşanıyor. Hem basit namussuzuz hem de akut olarak. Hem değer çatışması yaşıyoruz hem değer çürümesi ve parçalanması. Sosyal yapı kültürel yapıyı çürütüyor. Sosyal yapı içinde olmak istediği kültüre sahip olmadığı için çürüyor. Hayatın gereklilikleri ile yaşanan arasında çok ciddi bir uyumsuzluk var.
Umudum var mı? Kısa vadede yok. Uzun vadede işler yoluna girer belki ama bunun da benim için önemi yok. Bu kısa hayatımda yaşamak zorunda kaldığım hayat bu olduğu için hayıflanmaktan başka yapacak bir şeyim yok. Kendini kandırmak bu ülke de diğer yerlerden çok daha zor.
Aşağıya yukarıdaki alıntının geçtiği yerle ilgili orjinal kitaptaki tüm alt başlığı aldım. Bendeki kitapta söz konusu tespitlerin geçtiği yer 215. sayfada, ders kitabında neden sayfa 31 olarak yazılmış anlamadım.
1968 ENLARGED EDITION - THE FREE PRESS - A Division of Macmillan Publishing Co., Inc. NEW YORK - Collier Macmillan Publishers - LONDON
Sayfa 215-218
GENİŞLETİLMİŞ ANOMİ KAVRAMI
Durkheim tarafından ilk geliştirildiği haliyle anomi kavramı, bir toplum veya gruptaki göreli normsuzluk durumuna atıfta bulunuyordu. Durkheim, bu kavramın sosyal ve kültürel yapının bir özelliğine atıfta bulunduğunu, bu yapıyla yüzleşen bireylerin bir özelliğine atıfta bulunmadığını açıkça belirtmiştir. Bununla birlikte, kavramın çeşitli sapkın davranış biçimlerini anlamadaki faydası belirginleştikçe, çevrelerinden ziyade bireylerin bir durumuna atıfta bulunacak şekilde genişletilmiştir. Anominin bu psikolojik kavranışı R. M. Maclver ve David Riesman tarafından eş zamanlı olarak formüle edilmiştir. Formülasyonları büyük ölçüde benzer olduğundan, biri için söylenenler her ikisi için de söylenebilir.
“Anomi” -Maclver kelimenin on altıncı yüzyılda kullanılan ve uzun süredir kullanılmayan yazılışını yeniden diriltiyor- ”ahlaki köklerinden koparılmış, artık hiçbir standardı kalmamış, sadece birbirinden kopuk dürtüleri olan, artık hiçbir süreklilik, halk ve yükümlülük duygusu kalmamış birinin ruh halini ifade eder. Anomik insan ruhen kısırlaşmıştır, sadece kendine karşı duyarlıdır, kimseye karşı sorumlu değildir. Diğer insanların değerleriyle alay eder. Tek inancı inkar felsefesidir. Geleceksizlik ve geçmişsizlik arasındaki ince his çizgisinde yaşar.” Ve tekrar: “Anomi, bireyin toplumsal bütünlük duygusunun -ahlakının ana kaynağı- kırıldığı ya da ölümcül derecede zayıfladığı bir ruh halidir.“2
2. R. M. Maclver, The Ramparts We Guard (New York: The Macmillan Company, 1950), 84, 85 ve Onuncu Bölümün tamamı; italikler eklenmiştir. David Riesman'ın Reuel Denney ve Nathan Glazer ile birlikte hazırladığı The Lonely Crowd (New Haven: Yale University Press, 1950), 287 vd. adlı kitapta yer alan bağımsız ama eşdeğer 'anomiler' tanımını karşılaştırınız. |
Belirtildiği gibi, “Maclver'ın yaklaşımı bu nedenle psikolojiktir (yani anomi onun için bir toplum durumu değil, bir zihin durumudur - zihin durumu toplumsal gerilimleri yansıtabilse de) ve onun psikolojik [anomi] türleri Durkheim'ın kavramının öznel yönünü oluşturan unsurlara (kaygı-izolasyon-amaçsızlık) karşılık gelir.“3 Psikolojik anomi kavramının kesin bir referansı olduğu, belirli bireylerin tanımlanabilir 'zihin durumlarına' atıfta bulunduğu, psikiyatristlerin kalabalık vaka defterlerinin de kanıtladığı gibi, şüphe götürmez. Ancak psikolojik kavram yine de sosyolojik anomi kavramının bir karşılığıdır, onun yerine geçmez.
3. R. H. Brookes, “The anatomy of anomie,” Political Science, 1951, 3, 44-51; 1952, 4, 38-49- anominin son kavramsal uzantılarını inceleyen bir inceleme-makalesi. H. L. Ansbacher, Individual Psychology News Letter'da yer alan bir notta anomiyi Adleryan “sosyal ilgi eksikliği” kavramıyla ilişkilendirmeye çalışmaktadır: Organ o f the International Association of Individual Psychology, Londra, Haziran-Temmuz 1956. |
Önceki sayfalarda geliştirildiği şekliyle sosyolojik anomi kavramı, bireylerin göze çarpan çevresinin bir yandan kültürel yapıyı, diğer yandan da sosyal yapıyı içerecek şekilde düşünülebileceğini varsayar. Bu varsayıma göre, bunlar aslında birbirleriyle ne kadar yakından bağlantılı olsalar da, tekrar bir araya getirilmeden önce analiz amacıyla ayrı tutulmalıdırlar. Bu bağlamda, kültürel yapı, belirli bir toplumun ya da grubun üyeleri için ortak olan davranışı yöneten normatif değerler bütünü olarak tanımlanabilir. Sosyal yapı ise, toplum ya da grup üyelerinin çeşitli şekillerde dahil oldukları organize sosyal ilişkiler kümesi anlamına gelmektedir. O halde anomi, kültürel normlar ve hedefler ile grup üyelerinin bunlara uygun hareket etmek için sosyal olarak yapılandırılmış kapasiteleri arasında ciddi bir kopukluk olduğunda ortaya çıkan kültürel yapıdaki bir bozulma olarak düşünülür. Bu anlayışa göre, kültürel değerler, değerlerin kendi emirleriyle çelişen davranışların ortaya çıkmasına yardımcı olabilir.
Bu görüşe göre, sosyal yapı kültürel değerleri zorlar ve toplum içinde belirli statüleri işgal edenler için bu değerlere uygun hareket etmeyi kolaylıkla mümkün kılarken diğerleri için zor ya da imkansız hale getirir. Sosyal yapı, kültürel buyrukların yerine getirilmesinde bir engel ya da açık bir kapı görevi görür. Kültürel ve sosyal yapı birbiriyle bütünleşmediğinde, birincisi ikincisinin engellediği davranış ve tutumları gerektirdiğinde, normların yıkılmasına, normsuzluğa doğru bir zorlama olur. Elbette bu, toplumsal anomi durumunu yaratan tek sürecin bu olduğu anlamına gelmez; daha ileri teori ve araştırmalar, yüksek derecede anominin diğer örüntülü kaynaklarını bulmaya yöneliktir.
Psikolojik ve sosyolojik kavramları “basit” ve “akut” anomi ayrımında birleştirmek için bir çaba sarf edilmiştir.4 Basit anomi, değer sistemleri arasında çatışmaya maruz kalan bir grup ya da toplumda, bir dereceye kadar huzursuzluk ve gruptan ayrılma hissi ile sonuçlanan karışıklık durumunu; akut anomi ise, belirgin kaygılara yol açan değer sistemlerinin bozulmasını ve en uç noktada parçalanmasını ifade eder. Bu, toplumun diğer koşulları gibi anominin de derecesinin ve belki de türünün değişkenlik gösterdiği sıkça dile getirilen ancak bazen ihmal edilen gerçeğine terminolojik olarak kulak verme avantajına sahiptir.
An effort has been made to catch up the psychological and sociological concepts in a distinction between ‘simple’ and ‘acute’ anomie.4 Simple anomie refers to the state of confusion in a group or society which is subject to conflict between value-systems, resulting in some degree of uneasiness and a sense of separation from the group; acute anomie, to the deterioration and, at the extreme, the disintegration of value-systems, which results in marked anxieties. This has the merit of terminologically ear-marking the often stated but sometimes neglected fact that, like other conditions of society, anomie varies in degree and perhaps in kind.
4. Sebastian De Grazia, The Political Community (University of Chicago Press, 1948), 72-74, passim ; cf. Brookes, op. cit., 46. |
Anomiye yol açan bazı süreçleri tanımladıktan sonra, önceki bölüm bu duruma verilen uyarlanabilir tepkilerin bir tipolojisini ve sınıf yapısının çeşitli katmanları arasında bu tepkilerin her birinin az ya da çok sıklıkta görülmesine yol açan yapısal baskıları ortaya koymaktadır. Buradaki temel önerme, sınıf katmanlarının sadece anomiye farklı şekillerde maruz kalmadıkları, aynı zamanda anomiye farklı şekillerde bir ya da bir başka tepki türüne maruz kaldıklarıdır. Talcott Parsons bu tipolojiyi ele almış ve motivasyonel açıdan kendi sosyal etkileşim kavramsal şemasından türetmiştir.5 Bu analiz, ne sapkın davranış eğilimlerinin ne de bir sosyal etkileşim sisteminin yeniden dengelenmesine yönelik eğilimlerin rastgele gelişebileceği varsayımından hareket eder; bunun yerine, sınırlı sayıda tanımlanabilir yönden bir veya daha fazlasında işlerler. Bu, sapkın davranışın kendi içinde bir kalıba sahip olduğu anlamına gelmektedir.
5. Parsons, The Social System, 256-267, 321-325; Talcott Parsons, Robert F. Bales ve Edward A. Shils, Working Papers in the Theory of Action (Glencoe: The Free Press, 1953), 67-78. |
Parsons ve Bales'in sözleriyle, “Sapkınlığın, normatif kalıptan yabancılaşmayı ifade etme ihtiyacına - bir nesne olarak başkasına bağlılığın reddedilmesi de dahil olmak üzere - ya da normatif kalıp ve başkasına bağlılıkla zorlayıcı uyumu sürdürme ihtiyacına ve eylem tarzının aktif yada pasif eğilimli olmasına göre dört temel yön içerdiği gösterilmiştir. Bu da yabancılaştırıcı tarafta saldırganlık ve geri çekilme, kompulsif uygunluk tarafında ise kompulsif performans ve kompulsif kabullenme olmak üzere dört yönlü tip ortaya çıkarmıştır. Ayrıca, bağımsız olarak türetilen bu paradigmanın, daha önce Merton tarafından sosyal yapı ve anomi analizi için ortaya konan paradigma ile esasen aynı olduğu gösterilmiştir.“6
6. Parsons ve diğerleri, Working Papers, 68. |
Tepki tipolojisinin bu ilk uzantısının, hem kültürel yapıyı - “normatif örüntü”- hem de sosyal yapıyı -diğer insanlara bağlılık veya onlardan uzaklaşma- dikkate almaya devam ettiği belirtilecektir. Bununla birlikte, tepki türlerini aktif ya da pasif olmaları açısından karakterize etmeye devam etmektedir; bu da sapkın davranışın ya aktif bir şekilde “[kurumsallaşmış] beklentilerin gerektirdiğinden daha fazlasını yaparak durumu kontrol etmeye çalışmak” ya da pasif bir şekilde “bu beklentilerin gerektirdiği aktif kontrol derecesini ortaya koyamamak” anlamına gelmektedir. Sapkın davranış türleri, gerginliklerin öncelikle başkalarıyla olan sosyal ilişkilerde ya da uyumun beklendiği kültürel normlarda olduğu durumlar arasında ayrım yapılarak daha da alt bölümlere ayrılabilir.7 Suçluluk, suç ve intihar gibi anomik gerginliklere tepkinin somut tezahürlerinin yanı sıra yenilikçilik, ritüelcilik, geri çekilme ve isyan gibi kavramsal olarak ara tepki türleri de böylece Parsons tarafından tanımlanan etkileşim sistemlerinin belirli soyut özelliklerinin sonuçları olarak sınıflandırılabilir hale gelir. Yakın zamanda geliştirilmiş olan bu daha karmaşık sapkın davranış türleri sınıflandırması, henüz ampirik araştırmalarda kapsamlı bir şekilde kullanılmamıştır.
THE EXTENDED CONCEPT OF ANOMIE
As initially developed by Durkheim, the concept of anomie referred to a condition of relative normlessness in a society or group. Durkheim made it clear that this concept referred to a property of the social and cultural structure, not to a property of individuals confronting that structure. Nevertheless, as the utility of the concept for understanding diverse forms of deviant behavior became evident, it was extended to refer to a condition of individuals rather than of their environment. This psychological conception of anomie has been simultaneously formulated by R. M. Maclver and by David Riesman. Since their formulations are substantially alike, what is said of one may be said of both.
“Anomy”—Maclver is resurrecting the sixteenth-century and long obsolete spelling of the word—“signifies the state of mind of one who has been pulled up by his moral roots, who has no longer any standards but only disconnected urges, who has no longer any sense of continuity, of folk, of obligation. The anomic man has become spiritually sterile, responsive only to himself, responsible to no one. He derides the values of other men. His only faith is the philosophy of denial. He lives on the thin line of sensation between no future and no past.” And again: “Anomy is a state of mind in which the individual’s sense of social cohesion—the mainspring of his morale—is broken or fatally weakened.”2
2. R. M. Maclver, The Ramparts We Guard (New York: The Macmillan Company, 1950), 84, 85, and the whole of Chapter Ten; italics supplied. Compare the independently conceived but equivalent description of ‘the anomies’ by David Riesman, in collaboration with Reuel Denney and Nathan Glazer, The Lonely Crowd (New Haven: Yale University Press, 1950), 287 ff. |
As has been noted, “Maclver’s approach is thus psychological (i.e. anomie is for him a state of mind, not a state of society—though the state of mind may reflect social tensions), and his psychological types [of anomie] correspond to the elements ( anxiety-isolation-purposeless) which form the subjective aspect of Durkheim’s concept.”3 That the psychological concept of anomie has a definite referent, that it refers to identifiable ‘states of mind’ of particular individuals, is beyond question, as the crowded casebooks of psychiatrists attest. But the psychological concept is nevertheless a counterpart of the sociological concept of anomie, and not a substitute for it.
3. R. H. Brookes, “The anatomy of anomie,” Political Science, 1951, 3, 44-51; 1952, 4, 38-49—a review-article examining recent conceptual extensions of anomie. H. L. Ansbacher undertakes to relate anomie to the Adlerian notion of “lack of social interest” in a note appearing in Individual Psychology News Letter: Organ o f the International Association of Individual Psychology, London, June-July 1956. |
The sociological concept of anomie, as developed in the preceding pages, presupposes that the salient environment of individuals can be usefully thought of as involving the cultural structure, on the one hand, and the social structure, on the other. It assumes that, however intimately connected these in fact are, they must be kept separate for purposes of analysis before they are brought together again. In this connection, cultural structure may be defined as that organized set of normative values governing behavior which is common to members of a designated society or group. And by social structure is meant that organized set of social relationships in which members of the society or group are variously implicated. Anomie is then conceived as a breakdown in the cultural structure, occurring particularly when there is an acute disjunction between the cultural norms and goals and the socially structured capacities of members of the group to act in accord with them. In this conception, cultural values may help to produce behavior which is at odds with the mandates of the values themselves.
On this view, the social structure strains the cultural values, making action in accord with them readily possible for those occupying certain statuses within the society and difficult or impossible for others. The social structure acts as a barrier or as an open door to the acting out of cultural mandates. When the cultural and the social structure are malintegrated, the first calling for behavior and attitudes which the second precludes, there is a strain toward the breakdown of the norms, toward normlessness. It does not follow, of course, that this is the sole process making for the social condition of anomie; further theory and research are directed toward searching out other patterned sources of a high degree of anomie.
An effort has been made to catch up the psychological and sociological concepts in a distinction between ‘simple’ and ‘acute’ anomie.4 Simple anomie refers to the state of confusion in a group or society which is subject to conflict between value-systems, resulting in some degree of uneasiness and a sense of separation from the group; acute anomie, to the deterioration and, at the extreme, the disintegration of value-systems, which results in marked anxieties. This has the merit of terminologically ear-marking the often stated but sometimes neglected fact that, like other conditions of society, anomie varies in degree and perhaps in kind.
4. Sebastian De Grazia, The Political Community (University of Chicago Press, 1948), 72-74, passim ; cf. Brookes, op. cit., 46. |
Having identified some of the processes conducing to anomie, the preceding chapter sets out a typology of adaptive responses to this condition and the structural pressures making for a greater or less frequency of each of these responses among the several strata of the class structure. The underlying premise here is that class strata are not only differentially subject to anomie but are differentially subject to one or another type of response to it. Talcott Parsons has taken up this typology and has derived it, in motivational terms, from his conceptual scheme of social interaction.5 This analysis proceeds from the assumption that neither tendencies toward deviant behavior nor tendencies toward reequilibration of a system of social interaction can develop at random; instead, they work out in one or more of a limited number of identifiable directions. This is to say, that deviant behavior is itself patterned.
5. Parsons, The Social System, 256-267, 321-325; Talcott Parsons, Robert F. Bales and Edward A. Shils, Working Papers in the Theory o f Action (Glencoe: The Free Press, 1953), 67-78. |
In the words of Parsons and Bales, “Deviance was shown to involve four basic directions, according to whether the need to express alienation from the normative pattern—including the repudiation of attachment to alter as an object—or to maintain compulsive conformity with the normative pattern and attachment to alter, and according to whether the mode of action was actively or passively inclined. This yielded four directional types, those of aggressiveness and withdrawal on the alienative side, and of compulsive performance and compulsive acceptance, on the side of compulsive conformity. It was furthermore shown that this paradigm, independently derived, is essentially the same as that previously put forward by Merton for the analysis of social structure and anomie.”6
6. Parsons et al., Working Papers, 68. |
This first extension of the typology of response, it will be noted, continues to take account of both the cultural structure—“the normative pattern”—and the social structure—patterned attachments to other people or alienation from them. It goes on, however, to characterize the types of response in terms of their being either active or passive, meaning by this that the deviant behavior can involve either actively “ ‘taking the situation in hand,’ doing more in attempting to control it than the [institutionalized] expectations” call for, or passively “falling short of asserting the degree of active control” required by these expectations. The types of deviant behavior can be further subdivided by distinguishing between cases in which the strains are primarily in the social relations with others or in the cultural norms with which conformity is expected.7 Such concrete manifestations of reaction to anomic strains as delinquency, crime, and suicide, as well as such conceptually intermediate types of responses as innovation, ritualism, retreatism and rebellion thus become classifiable as resultants of certain abstract properties of interaction systems identified by Parsons. Having been developed so recently, this more complex classification of types of deviant behavior has yet to be extensively utilized in empirical investigations.
Commentaires